25 Ekim 2010 Pazartesi

The Loved Ones (2009)


Yönetmen: Sean Byrne
Oyuncular: Xavier Samuel, Robin McLeavy, John Brumpton, Richard Wilson, Victoria Thaine, Jessica McNamee, Andrew S. Gilbert, Suzi Dougherty
Senaryo: Sean Byrne

Mezuniyet balosuna gitmek istediği yakışıklı Brent kendisini kibarca reddedince zıvanadan çıkan Lola’nın neler yapabileceğini gördüğümüz The Loved Ones, beş kısa filmin ardından ilk uzun metrajını yazıp yöneten Sean Byrne'ın filmi. Byrne, The Loved Ones ile çoğu bağımsız, çeşitli festivallerin gözdesi olmuş. Gerçi filmin, böyle bir karşılanmayı gerektirecek ölçüde ne özgün bir konusu, ne de sıra dışı anlatımı var. Küçük festivallerde öne çıkan yapımların sıra dışı havasını duyurmaktan çok, geçmişle hesabı kapanmamış bir liselinin çektiğine benzer hissiyatlarla dolu filmin harcında birçok slasherdan, korku/gerilim ürününden malzemeler bulunmakta. Ama hissiyatlar bir yana, teknik anlamda iyi çekilmiş ve kurgulanmış bir film olması, 80 dakikalık bir süreye derdi ne ise sığdırabilmiş olması da bir şeydir. Hatta bu 80 dakika içinde ölüme sebebiyet verme suçluluğu, ölümün ve antisosyalliğin sebep olduğu yalnızlık duygusu çok ince görülmüş olmasa da görülmüş. Filmin sert ve kendi ergen mantığını benimsemiş üslubunda bunun anlatıma olan getirisini de tartışmak çok mühim değil.

The Loved Ones, kan ve işkenceyi fast food olarak almak isteyenlere kendini izleten bir film. Ama afişinde gördüğümüz “Pretty In Pink, Wolf Creek ile buluşuyor” promosyonuna fazla kanmamak gerek. Özellikle Avustralya’nın çok çarpıcı bir gerçekliğini konu edinmiş Wolf Creek ile aşık atma durumu yok. Bedeni inşaat sahasına dönmüş Brent’in insanüstü dayanıklılığı ve becerisi bu kadar abartılmamış olsa, bunun sonucunda grindhouse kıvamında bir final hesaplaşması tasarlanmasa belki çok daha ciddiye alabilirdim. Byrne’ın Pretty In Pink’ten Saw’a, 8 Films To Die For aktivitesinin bazı örneklerine, hatta bir ara The Descent’e uzanan sevgisini anlamak zor değil. Arada atladığımız başka ufak referanslardan da söz edilebilir. Karakterini zor durumlara düşürdükten sonra bunlardan kurtarmak adına bulduğu saçma çözümler, filmin ciddiye aldığını düşündüğüm dram ve gerilim tavrıyla çelişiyor çoğu kez. Son dakika hamleleri, olay mahalline gelen talihsiz polis, boyundan büyük işler beceren kız çocuğu gibi olmazsa olmazları, “olmasa da olur” diye dışlayıp çok daha dikkat edilesi işler yapan çağdaşları gibi davranmasını beklerdim. Neden beklerdim? Çünkü o kadar festival gezip övgü toplamış bir film olduğu için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder