3 Kasım 2011 Perşembe

Scott Pilgrim vs. The World (2010)


Yönetmen: Edgar Wright
Oyuncular: Michael Cera, Mary Elizabeth Winstead, Alison Pill, Mark Webber, Kieran Culkin, Ellen Wong, Anna Kendrick, Chris Evans, Brie Larson, Brandon Routh, Jason Schwartzman, Aubrey Plaza, Johnny Simmons, Mae Whitman
Senaryo: Michael Bacall, Edgar Wright, Bryan Lee O'Malley
Müzik: Nigel Godrich

Edgar Wright'ın Shaun Of The Dead ve Hot Fuzz'daki absürd anlatımından rahatsızlık duymayanlar, tam tersi çok beğenenler Bryan Lee O'Malley'nin grafik uyarlaması Scott Pilgrim vs. The World'den de zevk alacaklardır. Böyle klişe bir cümleyle başlamak gerekiyor çünkü elma ile armudu birbirine karıştırmak çoğu zaman Scott Pilgrim vs. The World gibi filmlerin, özellikle de Edgar Wright gibi yönetmenlerin hakkının yenmesine yol açıyor. Scott Pilgrim vs. The World'ü sırf Wright çizgisindeki filmlerle kıyasladığı halde beğenmeyenler varsa da bunun sebebinin onun bu filmde birçok yönden budanmış "İngilizliği" olduğunu düşünüyorum. Zira aksan, oyunculuk, indie hayat tarzı, atmosfer yönünden full Amerikan bir yorum var karşımızda. Bundan rahatsız olmamak için ise Juno, Nick and Norah's Infinite Playlist gibi son dönem bağımsız gençlik romantik komedilerden keyif almış olmak gerekebilir. Tabiî Scott Pilgrim vs. The World, bu filmlere göre çok fazla uçarı ve fantastik öğelerle süslü. Dinamik kurgusu, renkli anlatımı, hoş göndermeleri, sıkı müzikleri ve indie zekâsıyla palazlanmış ilginç sahneleriyle çok zevkli anlar barındırıyor.

Sex Bob-Omb grubunda bas gitar çalan Scott Pilgrim’in (Michael Cera) süper gizemli Ramona Flowers (Mary Elizabeth Winstead) ile karşılaşması ve onunla çıkmak istemesinden yola çıkan film, Ramona’nın geçmişinde kapanması gereken büyük hesaplar yüzünden kabak çiçeği gibi açılan bir ritme kapılıp gidiyor. Scott’ın Ramona ile sevgili olabilmesi için onun 7 eski sevgilisiyle kavga edip yenmek zorunda olması filme yeni level’lar ekledikçe, arcade nostaljisinin çocuksu veya ergensi coşkusunu modern bir anlatımla buluşturan tasarım, filmin hak ettiği ilgiyi dinç tutuyor. Oyun, pembe dizi, sit-com, çizgi roman göndermeleri, müzikal performans ve dövüş sahneleri, kavga efekti baloncukları, görsel-işitsel efektler ile bir şenlik havasında ilerlerken, eski sevgili olgusunun gölgesinde Scott-Ramona ilişkisini de sevimli bir romantizmle bu şenliğin hücrelerine sıkıştırabiliyor. Homofobiden uzak gay bakışıyla ve müzik sayesinde sosyalleşmiş, kendi alt kültürünü daha da zenginleştirmiş Amerikan geek imajıyla tüm uçarılığına rağmen duygusal zekâsına sahip çıkan bir hava yaratıyor.


Yerli yerine oturmuş genç kadrosu, “7 Kocalı Hürmüz” Ramona’nın 7 belâlısı ve Scott’ın Kim, Knives, ve Envy Adams’dan oluşan eski sevgili geçmişiyle filmin sevimliliğini kat kat arttırıyor. Scott’ın geveze kızkardeşi Stacey, ev arkadaşı Wallace, sürpriz Vegan polisleri ve diğer yan karakterler, filmin başka sürprizlere gebe delişmen anlatımıyla birleştiğinde alternatif gençlik filmleri kulvarının (ister uyarlama, ister özgün senaryolar olsun) ne kadar zengin bir maden olduğu daha iyi anlaşılıyor. Başroller dahil olmak üzere karakterlerde derinlik aranmaması, fakat bu durumun filmin kredisini eksiltmemesi de bir başka ayrıntı. Bir Edgar Wright filmi olması, onu Shaun Of The Dead veya Hot Fuzz yapmıyor belki. Ama bu haliyle çeşitli referanslarından ötürü filmin ışığını yakalayanlar için hem farklı, hem de benzer tatlar aldırabilecek bir film haline geliyor. Çizgi roman serisini okuyup bilenlerin alacağı zevkle, Scott Pilgrim’i ilk kez bu film sayesinde tanıyanlar arasında nasıl bir beğeni farklılığı yaratacağını bilemiyorum. İlk kez Edgar Wright sayesinde tanıdığım Scott Pilgrim ve arkadaşlarını (ve rakiplerini) sanki uzun zamandır tanıyormuş gibi hissettim ki, bence filmin en önemli başarısı buydu.


Alternatif gençlik filmlerinin en popüler yüzlerinden biri haline gelen Michael Cera, kendisine sunulan rollerin uygunluğuyla sivrilen bir oyuncu. Aslında oyuncu bile diyesim gelmiyor. Daha çok bir duruş. Bu duruş, onu iyi bir oyuncu ya da komedyen yapmaya yetmiyor. Fakat bu filmlerde iyi bir oyuncu olma gerekliliğinden ziyade bir duruş arandığı için, oyuncuya uygun bir rol canlandırılan karakterin de yükünü hafifletiyor. Juno, Norah, Ramona gibi indie prenseslerin karşısına konan Amerikan geek figürü olarak, bir romantik komedi jönü sınıfına konmak için çok sıradan bir tipe, ses tonuna ve oyunculuğa sahip Michael Cera. Bu özellikleri sayesinde epik bir masal kahramanı olmadığının farkındaki genç izleyici kitlesiyle özdeşleşmesi çok daha kolay.

Bu normallik, onun karşısındaki oyuncuları parlattığı gibi, filmin selameti açısından da olumlu etkiler sağlıyor. Bir grubu olan ve bas gitar çalan, iyi dövüşen, sosyalleşme sorunu yaşamayan, kızlarla arası iyi çizgi kahraman Scott Pilgrim’de bu normallik sadece fiziki boyutlarda kalıyor olabilir. Zaten tutup orada Justin’lerden herhangi birini oynatırsanız bu normalliğin kabul görmesi hayli zorlaşır. Çünkü hitap ettiği düşünülen veya düşünülmeyen yaş aralıklarındaki seyircinin Harry Potter’da, Scott Pilgrim’de, The Big Bang Theory dörtlüsünde, Oscar adayı olan (artık nasıl olduysa) Jesse Eisenberg’de kendilerini görmeleri ya da görmek istemelerinin önünde fazla engel yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder